MERSİN (İHA) - Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Karadede, Türk insanının yeme alışkanlıklarının kalp sağlığını bozduğunu belirterek, "Biz Türk toplumu olarak genellikle yağlı yemekleri seviyoruz. Yemeklerimizde özellikle kuyruk yağı gibi katı yağları da
MERSİN (İHA) - Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Karadede, Türk insanının yeme alışkanlıklarının kalp sağlığını bozduğunu belirterek, "Biz Türk toplumu olarak genellikle yağlı yemekleri seviyoruz. Yemeklerimizde özellikle kuyruk yağı gibi katı yağları da sık kullanıyoruz. Kebap kültürüne düşkün olmamız nedeniyle kolesterolümüz de yükseliyor. Buna stres ve sigara alışkanlığı da eklenince kalp ve damar hastalıkları riskimiz artıyor" dedi.
VM Medical Park Mersin Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Karadede, kalp damar hastalıklarının nedenleri konusunda açıklamalar yaparak, uyarılarda bulundu. Kalp damar hastalıklarının, dünyada en çok ölüme sebep olan hastalıkların başında geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Karadede, Türk insanının yeme alışkanlıkları nedeniyle kalp damar hastalıklarına yakalanma riskinin Avrupa ülkelerine kıyasla daha yüksek olduğunu söyledi.
"Yeme alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor"
Türk insanının bazı hatalı yeme alışkanlıkları nedeniyle kalp damar hastalıkları açısından risk altında olduğunu vurgulayan Karadede, Türkiye´de bölgeler arasında da yeme alışkanlıklarının değiştiğine işaret ederek, "Türkiye´nin en fazla balık tüketen ve zeytinyağı kullanan bölgelerinden olan Ayvalık, kalp rahatsızlığının en az yaşandığı yerlerdendir. Ancak Doğu Anadolu Bölgesinde kalp hastalıklarının çok yüksek olduğunu görüyoruz. Öncelikle yeme alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor" diye konuştu.
Yağlı yemekler kalp sağlığı açısından ciddi risk
Türk toplumunun genellikle yağlı yemekleri sevdiğinin altını çizen Karadede, bunun da kalp sağlığı açısından risk oluşturduğunu kaydederek, şunları söyledi:
"Yemeklerimizde özellikle kuyruk yağı gibi katı yağlar kullanılıyor. Kebaba düşkün olduğumuz için kolesterolümüz de yükseliyor. Bu da kalp ve damar sağlığı açısından ciddi risk oluşturuyor. Türkiye´de kadınların ciddi bir kısmında kilo oranı yüksek. Bu, hareketsizlikten kaynaklanıyor. Bu kilo zamanla diyabete sebep olabiliyor. Diyabet de birebir kalp rahatsızlığını tetikliyor. En azından haftada 3-4 gün yürüyüş yapılması ve sağlıklı beslenilmesi gerekir."
Sigaranın ise kalp rahatsızlıkları içerisinden en büyük etkenlerden biri olduğunu kaydeden Karadede, "Sigaranın içerisinde bulunan toksik maddeler direk damarın üstündeki koruyucu tabakayı tahrip ediyor. Tahrip olduktan sonra damarın altı zarar görmeye başlıyor ve kolesterol damarın içine girmeye başlıyor. Kalp damar hastalıklarının günümüzde artmasının bir başka sebebi ise stres ve gerginliğe sürekli maruz kalınması. Özellikle sürekli strese maruz kalan pek çok kişi kalp krizi geçiriyor" ifadelerini kullandı.
Genetik yatkınlık önemli bir etken
Prof. Dr. Karadede, kalp hastalıklarında en önemli etkenlerden bir diğerinin de genetik yatkınlık olduğunu belirterek, "Biz ne yaparsak yapalım bazı kişilerin damar yapıları genetik olarak tahrip olmaya daha müsaittir. Bu genetik yatkınlığın üzerine şeker hastalığı, sigara kullanımı ve yoğun stres de eklenirse kalp rahatsızlığı daha hızlı şekilde kendini açığa çıkartır. Genetik yatkınlığı olan kişiler 25 yaşından itibaren mutlaka kan tahlili yaptırmalıdır. 30 yaşından itibaren efor testlerine girmeli ve kontrollerini yaptırmalıdır. 45 yaşından sonra ise test yaptırıp herhangi bir sıkıntı çıkmadığı müddetçe 2-3 yılda bir yaptırabilir. Kadınlarda bulunan östrojen hormonunun kalbi koruyucu özelliği bulunmaktadır. Kadınların menopoz dönemine kadar kalp krizi riski erkeklere oranla daha düşüktür. Ancak menopoz sonrası kalp krizi riski kadın ve erkeklerde eşitleniyor" dedi.
Karadede, kalp krizi geçirdiğinden şüphelenilen bir hastaya nasıl müdahale edilmesi gerektiğini ise şöyle anlattı:
"Hastada kalp krizinden şüphe ediliyorsa ilk müdahale olarak hasta mutlaka 45 derecelik açı ile oturtulmalı, boynunu sıkan herhangi bir şey varsa onları çıkartılmalı ve hemen 112 aranmalıdır. Hastanın acil olarak hastaneye yetiştirilmesi gerekir. Bu sırada şuurunun açık olduğundan emin olmak için sürekli kontrol edilmeli."