İnsanların Perşembe ve Cuma günleri mütemadiyen gittikleri, ağaçlara bez, duvarlarına taş, kapısına anahtar asılan ve büyük huşu ile duaların edildiği İçkalenin iç bölgesinde yer alan İnce Arap Türbesi gerçekte İnce Hıdıra mı ait, yoksa Mervani hükümdarı ve eşine mi? İnce Hıdıra ait ise kim bu ince Hıdır? Nereden gelir, nereye gider? Hikmeti nedir, bu zatın gibi bir çok soru sorulur bu arada. İşte tüm bu soruların yanıtını ise bize Diyarbakır tarihine gönü vermiş, hem araştırmacı hem de yazar olan Mehmet ali Abakay veriyor.
İŞTE O RÖPORTAJDAN ÖNEMLİ BAŞLIKLAR:
AHMET BEŞENK: İç kale günümüzde şehrin en çok turist çeken bölgesi ve Hz. Süleyman Camii ile çevresi, yapılan düzenleme ile bunda etkili. Ne dersiniz?
MEHMET ALİ ABAKAY: İç kale düzenlemesi geç kalmış bir çalışmadır düşünüldüğünde. Hz. Süleyman Camii ve çevresinin düzenlenmesi aynı biçimde. Buna dair tespitlerimiz yazdığımız kitaplarda yer alır. İç Kale Höyüğünün arkeolojik kazılara açılması bahsi tarafımızdan da dillendirilmişti, önceden. Şimdi bu kazılara start verildiğini biliyoruz. İç Kalede bir yapının kilise olarak daima ön plânda tutulduğunu görmekteyiz. Ben, yaptığım çalışmalarla bu görüşe katılmıyorum.
Turizm, yatırımlarının eksik olduğu şehirlerde daima bir can simidi olmuştur. Bizde daha çok otellere teşvik halinde gelişme gösterir. Otellerin artması, turizme hizmet olarak görülür. Turizm, ekonominin iç döngüsünde katalizör görevini yapar öncelikle.
Son dönemde İnanç Turizmi adı altında çalışmalar var. İç Kaleyi cazibe alanı kılan, Hz. Süleyman ve çevresidir, öncelikle. Müze anlayışı, bizde fazla rağbet görmez. Ücretli ziyaret anlayışından uzağız, çünkü. Burada geçmişi hatırlatan objelerin yer aldığı müze, teknik yeniliklerle iç içe olmasına rağmen, şehir insanına her yönüyle hitap etmiyor. Çünkü şehir insanı, yaşadığı şehrin içinde, geçmişten günümüze gelen tarihî gelişimi, sözlü anlatımdan beslenerek bilmektedir. Araştırmacıların ortaya koydukları metot, çoğunlukla bunu kabullenmiyor. Nihayetinde içinden çıkılmaz durumlarda çalışmalarda efsanelere müracaat, işin bilimsellikle irtibatını kesmektedir, dile getirebildiğimiz kadarıyla.
AHMET BEŞENK: İç Kalede bir tespitiniz var, İnce Arap Türbesi için. Şehir Araştırmacısı olarak, bu mesele nedir? Açabilir misiniz?
MEHMET ALİ ABAKAY: Mervanî Hükümdarı Nasruddevle Mansurun adı burçlardaki kitabeler araştırıldığında geçer. Tek Beden Burcuna bakıldığında onarımın Nasruddevle Mansur tarafından yapıldığı görülür. Diyarbekir, o zaman Silvana Meyafarikiykine bağlıdır. Nasruddevle Mansur, hükümdardır.
Osmanlı Salnameleri, çoğu bilgiler için kaynak teşkil eder, araştırmacılar için. Bu hükümdarın ve hanımının defnedildikleri alan, belirlenmez, Salnamelerde. Evliya konumunda düşünülür, bu iki türbe. Türbeleri yakından gözlemlerseniz, birisinin erkek öbürünün kadın olduğu görülür, sandukalardan. Erkeğin türbesi mimarî olarak kadının türbesinden büyüktür.
Salnamelerde adeta bu iki kişi âziz diye gösterilir. Müslümanı, Hristiyan yapmanın ne âlemi vardır, bu dönem içinde. Şehirde kişi, o dönemde sorup soruşturmaz mı?
Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu, 19 Ocak 1980 Tarih ve A/ 2082 Sayılı kararla bu alanı İnce Arap Türbesi olarak kayda alıp, tesciller. Ne acıdır ki Bu İnce Arap nerelidir? Kimdir? sorularına cevap aranmaz. Bu tek türbe değildir ki İnce Arap Türbesi deyip işin içinden çıkılsın? Kadın Türbesi için bir şey yapılmaz.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Envanterinde durum farksızdır. 21.00.01/070 Numarayla envantere alınan mekân İnce arap Türbesi, Türkiye Kültür Mirasları arasında yerini alırken, Nasruddevle Mansurun Kabrinin giriş kapısında yer alan kitabeyi kimse okuma zahmetine girmez.
İl Müftülüğü bir kitap yayınlar. Dinî Değerleri İle Diyarbakırda İnce Arap Söylentisi , yine göz önündedir. Her ne kadar Merhum Şevket Beysanoğlunun açıklamaları yer alsa dahi, İnce Arap, İnce Araptır.
Beysanoğluyla görüşmemizde halkın isimlendirmesinin ön plânda olduğunu belirterek, yapılacak bir şeyin kalmadığı üzerinde durdu. Konuyu Merhum Abdussettar Hayati Avşar Beye açtığımızda Nasruddevle Mansurun Melikşah ile görüştüğünü, Diyarbekir ve Çevre illerin tesliminden Nasruddevle Mansurun feragat ettiğini belirtmişti.
İbnül-Ezrak, o döneme ışık tutan eserinde Nasruddevle Mansur ile Hanımı Sittünnasn kabrinin türbe şeklinde burada, Dicleye nazır, kayalıklar üzerinde olduğunu belirtir. Hanımı, Mansurun Amcası Said bin Nasruddevlenin kızıdır. Nasruddevle Mansur, şehir Selçuklulara geçtikten sonra el-Cezirede vefat etmiştir. Vasiyeti gereği mi yoksa Hanımı Sittünnas Diyarbekirde olduğu için mi, naşı nakledilmiştir? Büyük ihtimalle Hanımı Diyarbekirdedir. Çünkü Hanımı vefat ettikten sonra vasiyeti gereği, Kocası Mansurun yanıbaşına gömülür. Mansurun türbesini yaptıran Sittünnastır.
Bu bilgiye erişimek, fazla zor değildir, aslında. Meyafarikiynde hüküm süren hükümdarlardan kabri bilinenlerin başında gelir, Nasruddevle Mansurun. Gelin görün ki bizdeki ismi, İnce Arap olmuştur. Bu araştırmacılar için ve şehri sevdiğini ifade edenler için eksikliktir, af edilmez hatadır, ihmaldir, üzüntü verici durumdur.
İnce Arap Faslını geçtiğimizde, efsane çarkından edindiğimiz bilgi, burada Bacı-Kardeş isimlendirmesi vardır. Halka bir bilgi verilmediğinde Karı-Koca, hemen Bacı-Kardeşe dönüşür.
AHMET BEŞENK: Her şey çıplaklığıyla kördüğümden çözülmeye geçiyor. Bundan sonra ne yapılmalıdır?
MEHMET ALİ ABAKAY: İç Kale için astronomik masraflar yapıldı. Burada yatan, ebediyete kavuşmuş, adı, ünvanı, kimliği belli medfun iki isim için bir tabela konulması lazım gelir. Kişiler, Evliya niyetine yine dua ederler mi? Fatiha okurlar mı? Renkli bezler, çaputlar bağlarlar mı? Biz, bunu bilemeyiz. Fakat, her gelen ziyaretçi, burada yatanları bilmelidir.
AHMET BEŞENK: Kitabeden bahsettiniz. Tercümesi çok zor mudur?
MEHMET ALİ ABAKAY: Kitabe türbe giriş kapısının üstünde durmaktadır. Bu tercümeyi yapmak çok zor değildir. Gerektiğinde yaptığımız tercümeyi sunarız. İsteriz ki bu yetkililerin eliyle gerçekleşsin. Bizim, sadece tespitte kalan bir çalışmadır.
AHMET BEŞENK: Bazen anlatılanlara baktığımızda yüzyılların ihmali bize acı veriyor. Sizin Mervanî Mescidi konulu çalışmanızda oldu sanırım. Mesela Mervani Camiî?
MEHMET ALİ ABAKAY: Bu Mescid, turistik tesis yapılacaktı. İki burcun restorasyonu yapıldı, ihaleleri gerçekleşmek üzere iken, yazdıklarımız, Mescidin turistik tesis olmasının önünü kesmedi, Mescidin burada varlığının işaretleri arasında yer aldı. Böyle diyelim, özetle. Ayrıca On Gözlü Köprü için halen Mervanî Köprüsü deniliyor. Bu yanlışlık her yerde devam ediyor. Mervanî, köprüyü yaptırmamış, yarıya kadar Romalılarca yıktırılan köprünün tamamlayıcısı olmuşlardır.
AHMET BEŞENK: Konumuz İnce Arap oldu, bu görüşmemizde. Buraya bir tabela dikilmezse ne olacak? Gazeteci olarak, bu işin takipçisi olacağız, kuşkunuz olmasın. Yetkililer, bu ihmale ne der? Son söz olarak ne dersiniz? Tabela çok mu pahalıya mal oluyor?
MEHMET ALİ ABAKAY: Biz, bilgiyle belgeyle konuşuruz. Şehre dair bu yanlışlığın düzeltilmesinden, ihmalkârlığın ortadan kaldırılmasından memnuniyet duyarız. Yetkililer talep ettiğinde düşüncelerimizi, belgelerle kaynaklarla sunarız.
AHMET BEŞENK: Bu önemli konuya açıklık getirdiğiniz için teşekkür ederiz.
MEHMET ALİ ABAKAY: Öz Diyarbakır Gazetesinde şehre olan duyarlılığınızı, kültür, sanat ve tarihe olan ilginizi yakından takip eden biri olarak, çalışmalarınızın yerini bulduğunu görmekteyiz. Bu sebeple asıl teşekkürü hak eden sizsiniz, Ahmet Bey.