DİYARBAKIR Faruk Balıkçı 30 yıldan uzun bir süredir Kürt kentlerinde
gazetecilik yapıyor. Bu 30 yıllık süre, özellikle Kürt meselesinin
kendini dayattığı bir zaman dilimine işaret ediyor. Balıkçı, gazeteci
olarak çatışmalara, köy boşaltmalarına, barış süreçlerine tanıklık etti.
Sadece Türkiyedeki siyasetçilerle değil, bölgedeki birçok Kürt liderle
de tanıştı ve röportajlar yaptı. Bütün bu zaman içinde tanık
olduklarının bir bölümünü iki kitapta topladı. Bu süre içinde ayrıca
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyetinin başkanlık görevini de iki dönem
üstlendi.
OHALden sonra çalıştığı İMC TV Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile
kapatıldı. Çalıştıkları basın kurumları KHK ile kapatılan diğer basın
emekçileri ile birlikte oturma eylemi gerçekleştirdi. Halen bir haber
sitesinde aktif gazetecilik yapan Faruk Balıkçı, HDPden Diyarbakır
milletvekili aday adayı oldu.
Gazeteci Faruk Balıkçıya aday adayı olmasının nedenlerini ve buradan
yola çıkarak Kürt sorununu, nasıl bir Türkiye hayal ettiğini sorduk.
Faruk Balıkçı KYB Başkanı Celal Talabani ile.
Neden Milletvekilliğine aday olmak istiyorsunuz?
Uzun yıllardan beri bölgede gazetecilik yapıyorum. Ve bu gazeteciliğim
hep sahada geçti. Sadece yaşadığım coğrafyada değil, Irakın Kürdistan
ve Suriyenin Rojava bölgelerinde de haber takip ettim. Gazeteciliğim
boyunca Ape Musanın (Musa Anter) dediği gibi 30 yıldan beri bu
yaşananların hem tanığı, hem sanığı, hem davacısı oldum. Gazeteciliğim
boyunca Kürt sorununun en can alıcı olaylarına tanıklık ettim. O kadar
çok yaşanmışlıklara tanığım ki
Mesela bölgede 1989 yılında ilk
boşaltılan köy olan Şırnakın Anılmış köylülerinin yaşadıklarına
tanıklık ettim. Burada gördüklerim halen hafızamda.
Kürt sorununun inkarı ve ardından yaşananlar aradan geçen 30 yıla yakın
süreye rağmen halen devam ediyor. Hükümetler değişti, Valiler değişti,
sıkıyönetimler, OHALler ilan edildi, Özel Yetkili Valiler tayin edildi.
Her gelen iktidar çözüm diye oy peşinde koştu; Kimisi Kürt sorununu
tanıyoruz dedi, kimisi, Avrupanın yolu Diyarbakırdan geçer dedi,
kimisi Kürt halkından özür diliyorum dedi
Ancak bunca yıla rağmen, her gelen iktidarın vaadlerine rağmen
yaşananlara bakıldığında ne sorunlar çözüldü, ne barış geldi. Ölüm ve
gözyaşı bu ülkenin kaderi diye sunuldu hükmedenlerce. Yaşanan sorun
halen ilk günkü gibi devam ediyor. İnkar ve şiddet yöntemleriyle de bu
sorunun çözülmeyeceğine inananlardanım.
Tüm yaşanmışlıkların tanıklığı ve edindiğim tecrübeler nedeniyle,
yazmanın dışında, barış mücadelesinin aktif bir parçası olmak istediğim
için aday oldum. Bunun yolunun da demokrasiden, parlamenter sistemden
geçtiğine inanıyorum.
Ve bu seçimin bir dönüm noktası olduğuna da inananlardanım. Ya şu ana
kadar yapılan zulümler, antidemokratik uygulamalar katmerleşerek devam
edecek ya da gelir dağılımının adilce paylaşıldığı, her kimliğin
başkasını ötekileştirmeden özgürce ifade edebildiği, kardeşçe ve barış
içinde yaşayacağımız bir yaşamın yolu açılacak. Ben ikincisini tercih
ediyorum. Bunun için adaylık için başvuruda bulundum.
Neden HDP?
Tüm siyasi partilerin birbirine ne kadar benzediğini görüyorum. HDPnin
halkların eşit, özgür ve kardeşçe yaşadığı demokratik bir Türkiye için
bir arada yaşamak için mücadele eden bir siyasi parti olduğuna
inanıyorum. Neden HDP? Çünkü yukarıda saydığım özgür, demokratik ve
ötekileştirmeyen bir sistemi yaratmada HDPnin öncülük edeceğine
inanıyorum. Ayrıca, kadına, doğaya, emeğe ve kısaca insana bakış
açısının özlem duyduğumuz demokratik bir düzeni çağırdığı için HDP
diyorum.
Balıkçı, çalıştıkları basın kurumları KHK ile kapatılınca meslektaşlarıyla oturma eylemi gerçekleştirmişti.
Türkiyenin en büyük sorunları nelerdir?
Türkiyenin en büyük sorunu Kürt sorunudur. En önemli kayıplarından biri
de can kaybıdır. Kürt sorununun çözülememesi can kaybının yanı sıra,
ekonomik kayıp, kutuplaşma, zaman kaybı, milliyetçilikle birlikte linç
kültürünün gelişmesine zemin hazırladı. OHAL ile birlikte çıkarılan
KHKler yine Türkiyenin en büyük sorunlarından. KHKlerle birlikte on
binlerce insanın ihraç edilerek işsiz bırakılması ve birçok basın
kuruluşunun kapatılarak gazetecilerin cezaevine atılması
Demokrasinin
ölçütü basın ve ifade özgürlüğüdür. Eğer bir ülkede basın özgürlüğü yok
ise zaten demokrasiden bahsetmekte mümkün değildir. Türkiyenin en
önemli sorunlarından biri de bu nedenle demokrasi sorunudur. Siyasi
liderlerin üslubu da sorundur. Ne söylediklerinden çok üslupları
tartışılıyor. En son örneği ise Erdoğanın 1993teki bir çöplük
patlamasını hatırlatarak CHP pisliktir, çöplüktür, hava kirliliğidir,
susuzluktur demesidir.
Oysa ayn liderin iktidarda olduğu her döneminde yaşanan toplu ölümleri
sayarsak burada zamanımız yetmez. Roboski, Suruç, Ankara, Soma maden
katliamları gibi
Suru, Cizreyi, Şırnakı, Yüksekovayı saymıyorum
bile
Mitinglerde daha çok polemikleri damga vuruyor. Rol model olan böyle bir
liderlik tehlikeli süreci zorluyor. Siyaseten ortaya konacak çözüm
önerileri olmayınca sözün gerilimi ile ortam manipüle ediliyor.
Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
Tüm halkların eşit, özgür ve kardeşçe yaşadığı bir ülke. 180 ülke
arasında basın özgürlüğü sıralamasında 157. sırada olmayan, basınının
özgür olduğu, gazetecilerin cezaevine atılmadığı, demokrasi gereği çok
sesliliğin yaşandığı, çocuk işçilerin olmadığı, doların yükselmediği,
kadın cinayetlerinin olmadığı, insana yatırım yapıldığı bir ülke. Herkes
gibi ben de özgürlüklerin baskı altında tutulmadığı demokratik bir ülke
hayal ediyorum.
Kaynak.www.gazeteduvar.com.tr