Baba… Bir Efsane ve Bir Ders

Bir baba… Yaşlı ve yorgun… Yılların izini taşıyan elleri, yılların yorgunluğunu saklayan gözleri var. Belki de hayatının büyük bir kısmını evlatlarına adayan bu baba, şimdi bir istekte bulunuyor: Kuzu etinden yapılmış yaprak döner. Basit bir istek gibi görünebilir ama bir babanın basit istekleri bile çoğu zaman derin anlamlar taşır. Bu, sadece bir yemek değil; bir baba ile evladı arasında paylaşılan özel bir anın habercisi.

Oğlu, babasının bu isteğini fark ettiğinde, onu en güzel lokantalardan birine götürür. Babası, yemeği yemeye başlar ancak yaşlılığın getirdiği zayıflık nedeniyle elleri titrer, lokmalar ağzına ulaşmadan önce yere düşer, yağı sakalına damlar. Lokantadaki diğer müşteriler, bu manzara karşısında aşağılayıcı bakışlarla bakar, alaycı tavırlarla tepki gösterirler. Ancak oğlu, sabırla ve itina ile babasına yardımcı olur, lokmaları onun ağzına koyar, onun bu anı en iyi şekilde yaşamasını sağlar.

Yemek bittiğinde, oğlu babasını lavaboya götürür, ellerini yıkar, yüzünü temizler, sakalını düzeltir. Ardından babasını koluna takarak lokantadan çıkarır. Lokantadaki diğer müşterilerin bakışları hâlâ üzerlerindedir; bu kez, utanmanın ve pişmanlığın ifadesi olarak. Ama oğul, bu bakışları umursamaz. Yüzünde hep bir tebessüm vardır; çünkü babası mutlu olmuştur, sevdiği yemeği yemiştir.

Tam çıkacakken, arkalardan bir ses duyulur: “Hey evlat, burada bir şey bıraktığını unutmadın mı?” Oğul şaşırır ve düşündükten sonra cevap verir: “Hayır, masada bir şey bırakmadım.” Ancak yaşlı amca, oğula bir ders verir nitelikte cevap verir: “Sen burada, her evlat için bir ders ve her baba için bir umut bıraktın.”

Bu olay, bize sadece bir baba ile evladı arasındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu değil, aynı zamanda insanlığımızın bir yansıması olan bu bağı nasıl unuttuğumuzu hatırlatır. Babalarımızı çoğu zaman sadece bir güvence, bir destek olarak görürüz. Onların yaşlandıkça ihtiyaç duydukları sevgi ve ilgiyi, hayatın koşuşturmacasında gözden kaçırırız. Onlardan sürekli bir şeyler isteriz: para, destek, sevgi… Ama belki de nadiren onların neye ihtiyaç duyduklarını sorarız.

Bu olay, her evlada bir ders, her babaya bir umut bırakır. Babalar, çocukları için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Onların sessiz fedakârlıkları, sevginin ve sorumluluğun en saf halidir. Çocukları mutlu olsun diye kendi mutluluklarından vazgeçerler, rahat bir yaşam sürmeleri için zor şartlar altında çalışırlar. Bu sessiz fedakârlıklar, genellikle gözden kaçar, ta ki o gün gelip de onları kaybedene kadar.

Babalarımızın yanımızda olması, hayatımızdaki en büyük nimetlerden biridir. Onlar, sadece maddi olarak değil, manevi olarak da en büyük destekçimizdir. Ancak, onların bu sessiz varlığını fark etmek için genellikle çok geç olur. Babalarımızın varlığı, onların bizden bir şey istemediği anlamına gelmez. Belki de tek istekleri, biraz sevgi, biraz ilgi ve onların yanında olma duygusudur.

Bu yazıyı okurken, belki de kendi babanızı hatırladınız. Belki de şu an onun yanında olmak, ona sarılmak ve ona ne kadar değer verdiğinizi söylemek istiyorsunuz. Babalarımız, hayatımızın temel taşlarıdır. Onlar, bizden ne kadar çok şey istemeseler de, onların yanında olduğumuzu hissettirmek, onların en büyük ihtiyaçlarıdır.

Babalarımızın kıymetini bilmek, onları hayattayken onurlandırmak, her evladın bir görevidir. Onlar, her an yanımızda olmayacaklar, ama onların bize bıraktığı miras, sevgi ve değerler, sonsuza kadar bizimle olacak. Bu yüzden, onlara olan sevginizi ve minnettarlığınızı göstermek için şimdi harekete geçin. Belki de tek bir dokunuş, tek bir söz, onların en büyük mutluluğu olacaktır.

Bu yazıyı okuduktan sonra içimden şu duayı yapmak geçti:

“Allah'ım, ben evlatlarımdan razıyım, Allah da onlardan razı olsun. Rabb'im, herkese babasına, kardeşine, akrabasına, komşusuna, kimsesize bakan, vatana, millete hayırlı evlatlar nasip etsin. Amin.”